29 Eylül 2013 Pazar

BUGÜN ZEYNEP ELA'NIN DOĞUMGÜNÜ



Uğur böceğim,
Sen dünyamıza geleli, tam bir yıl oldu. Bir yıl önce gecenin bir yarısı, artık zamanı geldi ben geliyorum hazır olun dedin. Evde sabaha kadar ve hastanede akşama kadar bekledik heyecanla. Saat 17.12’de ilk kez duyduk sesini. Sonra kucağıma aldım seni. Hayatımda hiç bu kadar çok duyguyu bir arada yaşamamıştım. Hayatımda hiç bu kadar mutlu olmamıştım.
Şimdi inanamıyorum, bir yılın geçtiğine. Ne kadar da çabuk geçmiş günler. O minicik bebek büyümüş; güler yüzlü, sıcakkanlı, bebek resimlerini öpecek kadar sevecen ama bir o kadar da inatçı bir küçük hanım olmuş.
İyi ki doğdun bebeğim, iyi ki varsın. Yüzünden gülücüklerin, hayatından sevdiğin insanların eksik olmadığı; daha nice sağlıklı ve mutlu yıllar geçirmeni dilerim.


17 Eylül 2013 Salı

ZEYNEP ELA ARTIK ODASINDA

         Zeynep Ela doğduğundan beri gündüzleri uykuyu sevmeyen bir bebek oldu. Kucağımda uyuyor, yatağına koyunca uyanıyordu. Bir çok şey denedik. Yatağın titreşimi, saç kurutma makinesi, şarjlı süpürge, ayakta sallama... Bin bir zorlukla uyuttuğumuzda da en fazla 20-25 dakika uyuyordu. Geceleri biraz daha rahattık. Sadece emmek için uyanıyor, sonra dalıyordu.
         Okuduğum kaynaklar bebeklerin ilk üç ay istedikleri gibi uyutulmaları gerektiğini söylüyordu. Biz de sabrettik. 4. aya geldiğimizde radikal bir karar aldım ve ayakta ya da yatakta sallamadan, yatağa yatırıp pişpişleyerek uyutmaya başladım. Başlangıçta oldukça zorlandıysak da alıştı. Yatağının yanına koyduğum tabureye oturup uyutuyordum. Bazen 45 dakikayı buluyordu dalması ve ben o taburenin üstünde dakikalarca oturuyordum.
          Sonra ağrılarım başladı. Kalçamdaki yoğun ağrı yüzünden o taburede oturmak çok zorlaşınca, yanında yatarak uyutmaya başladım. Sonra geceleri de yanımda uyumaya başladı. İtiraf etmek gerekirse, ben de bundan çok hoşlanıyordum. Kızıma sarılarak, onun kokusuyla yatmak çok büyük bir keyifti. Ama aynı şeyi Ahmet için söyleyemeyeceğim. Biz kızımla keyifli keyifli uyurken, o oturma odasındaki kanepede uyumak zorunda kalıyordu.
        Bir ara ağrılarım hafifler gibi olunca, kendi yatağına almayı düşündüysek de önümüzdeki uzun tatil ve tatilde birlikte yatacak olmamız kafasını karıştırmasın diye tatilden dönüşe bıraktık. Tatil dönüşü, oldukça zorlansak da kendi yatağında yatmaya başladı. Ama benimle yatarken uyanmayan küçük hanım her gece saat 5 te uyanıyordu. Uykunun en tatlı yerinde dakikalarca uyutmaya çalışıp, hiç bir işe yaramayınca yine yanımda yatırıyordum. (Evet biliyorum çocuğun kafasını baya karıştırdım:)) Bir de üstüne hastalanıp, ateşlenince tekrar eskiye dönüş yaptık.
         Bu sefer benim içim hiç rahat değildi. Çünkü büyüdükçe ayrılmak zorlaşacaktı, ayrıca işe başladığımda anneannesinde kalacağından park yatağı oraya götürmeye karar vermiştik. Park yatakta yatmaya başlarsa bir de kendi odasındaki yatağa alışma süresi geçirecekti ve işe başlamama 1,5 ay kalmıştı.Yapılacak en mantıklı şey kendi odasına ve kendi yatağına alıştırmaktı.
         30 Ağustos'ta, ertesi günün tatil olmasını da fırsat bilerek, başladık yatağında yatırmaya. Ben de o biraz alışana kadar odadaki yatakta yatacaktım. Zor olacağını biliyordum ama bu kadar olacağını tahmin etmemiştim. İlk uykuya dalarken fazla zorluk çıkartmayınca sevinmiştim, çok erken bir sevinçmiş. Gece çığlıklar içinde uyandık. Biraz rahatlatmak için kucağıma aldığımda susuyor, ama yatağa yatırdığımda tekrar çığlık atmaya başlıyordu. Bir saatten fazla ağladı tam bir sinir harbiydi. Bir yandan ağladığı için kahroluyorsun, diğer yandan kararlı olup yatağında uyutmaya uğraşıyorsun, bir de üstüne babasına ağlamasının normal olduğunu şimdi yanıma alırsam bir daha yatağında yatıramayacağını anlatmaya çalışıyorsun. Üstelik bunları uykulu bir halde yapıyorsun.Çok uğraştım o gece, ama sonunda uyudu. O zamandan beri evdeki tüm uykularını odasında, yatağında uyuyor. Geceleri 2-3 kez ağlayarak uyansa da bir daha hiç o geceki gibi bir ağlama krizi yaşamadık.
          Hala, ilk aylarında olduğu gibi, uykuya dalmakta zorlanıyor. Ninnili oyuncağını açıp, pişpiş yapıyorum uyutmak için. Ben de yatağın yanına koyduğum sandalyede oturuyorum. Hemen oyuna çeviriyor, ayağa kalkmak istiyor. Bazen dalması 45 dakikayı buluyor. Hatta dün tam iki saat sürdü uykuya geçmesi. En kötüsü de, 45 dakikada daldığı uykudan bazen 40 dakika sonra uyanıyor. Durum böyle olunca hala kendi kendine uyuması için uğraşmaya başlamadım.Kim West'in tekniği mantıklı gelse de, uyumak istemeyen bir çocuk söz konusu olunca sandalyenin yerini değiştirmek öyle kolay olmuyor. Bir de önceliği yatağa alışmasına verdim.
          Henüz kendi kendine uykuya geçemese de, 15 Eylülden beri odada tek başına uyuyor uğur böceğim. 2 haftayı yanındaki yatakta geçirdikten sonra, artık odama döndüm. En büyük endişem sesini duyamamaktı, yazlık için aldığımız bebek telsizi sayesinde bu sorun da ortadan kalktı. Benim odadan ayrılmam da bir şeyi değiştirmedi. Ben orda yatarken uyandığından daha fazla uyanmıyor. Şimdilik alışmış gibi görünüyor. Umarım yakında kendi kendine dalmaya da alışır.
                 
       
       

6 Eylül 2013 Cuma

ZEYNEP ELA'NIN ÇORBASI

         (YA DA BİR BEN EKSİĞİM ÇORBASI:)))
         
         Aslında ben pek çorba sevmem. Çorbayla karnımı doyurmaktansa başka şeyler yemeği tercih ederim. Ama Zeynep Ela ek gıdalara başladıktan sonra durum değişti. Çünkü sadece ona göre çorbalar değil bizim de yiyeceğimiz çorbalar yapınca kendimi çorba yerken buldum. Yine de zaman zaman sadece onun yiyeceği çorbalar da yapıyorum. Sevdiği yiyecekler daha çok bana benzediğinden, başta hoşuna gitmeyeceğini düşünsem de Zeynep Ela beni yanıltıp bayıla bayıla yiyince, ben de sık sık yapmaya başladım. Hatta genelde biraz fazla yapıp buzluğa atıyorum, böylece uğur böceğine uygun bir yemek olmadığında ne pişireceğim diye düşünmüyorum.
         Gelelim malzemelere, ben evde hangi sebzeler varsa onları koyuyorum. En son yaptığımda:
          1 patates,
          1 kabak,
          1 havuç,
          1 soğan,
          Bir tutam ıspanak,
          Biraz bezelye,
          Biraz kereviz,
          Bir kaç yeşil fasülye,
          1 kaşık kırmızı mercimek,
          1 kaşık yeşil mercimek,
          1 kaşık buğday,
          1 kaşık pirinç vardı. Bezelye ve kerevizi daha önce dondurduklarımdan kullandım. 
          Önce doğranması gereken tüm malzemeyi doğradım. Sonra soğan ve havuçtan başlayarak tüm sebzeleri zeytinyağında biraz kavurdum. Mercimekleri, buğdayı,  pirinci ve suyu ekleyip, sebzeler yumuşayana kadar haşladım.


            
       En son rondadan geçirip 2 gün yiyeceği kadarını ayırıp, gerisini buzluğa kaldırdım. Ayırdığım çorbanın içine daha önceden hazırladığım kemik suyunu da ekledim. Çorbanın son halinin fotoğrafını çekmeyi unutmuşum. Görüntü açısından (yeşilimsi rengiyle) pek hoş olmasa da, tat olarak iyi oldu.