25 Mart 2014 Salı

NHA 1 YAŞINDA

       "Merhaba:)))
       Sanırım insan anne olunca, şu anı geleceğe taşımak için bir araca daha çok ihtiyaç duyuyor. Gelecekteki haline, çocuğunun gençliğine bir selam göndermek, bu günden haberler vermek istiyor. Ya da kimbilir sadece içindekileri aktarmak istiyor bir gün çocuğu okusun diye.
        Ben de bugünden geleceğe haberler vermek için başlıyorum bu işe. Her yeni işte olduğu gibi karın ağrısı ve çokça heyecanla."
         Tam bir yıl önce böyle başlamışım yazmaya. Çok çalışkan bir blog yazarı olamadım. Sadece 35 yazı yayınlayabildim bu bir yılda. Yine de kendimi ifade edebilme, Zeynep Ela'ya dair bir şeyler bırakma hedefime az da olsa ulaşabildiğim için çok mutluyum.
          Bu bir yılda çok şey oldu hem hayatımızda, hem de ülkede. Zeynep Ela'yı bırakıp işe başladım mesela. Oldukça zor oldu alışması. Zeynep Ela ise bir bebekten, yürüyen, tercihlerini oldukça kesin bir şekilde ifade edebilen, az da olsa derdini anlatabilen bir çocuğa dönüştü, dönüşüyor.
         Ülkemiz ise oldukça zor zamanlardan geçti. Öyle anlar oldu ki yazı yazmak bile boş bir uğraş gibi geldi. İnsanlar ölürken tutup da seyahat yazısı yazmak saçmaydı örneğin. Anneler gencecik çocuklarını toprağa verirken kendi çocuğumu anlatmaktan utandığım oldu zaman zaman. Şu son bir ayda ise, nasıl olup da hala delirmediğimizin şaşkınlığı içerisinde, çokca kaygıyla izliyorum olanı biteni. 
         Yine de, küçük de olsa bir umut var içimde ne de olsa umutsuz yaşanmaz. Dilerim, Blogumun yeni yaşı, hem bizim için, hem de ülkemiz için gelecek güzel günlerin başlangıcı olur 



21 Mart 2014 Cuma

ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ KISITLANAMAZ

* Bu yazı blogger anne-babaların ortak yayınıdır.
_______________


#TwitterBlockedinTurkey

T.C. Anayasası

VIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ
Madde 26

Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.

Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslar arası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.

T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği'nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter'e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye'den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter'a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.

Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.

Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış, farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.

Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralık süreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.

Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız. 

Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.

Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.

6 Mart 2014 Perşembe

ZEYNEP ELA'SIZ İLK GECE

     Biz Zeynep Ela'dan önce (ZÖ:)) oldukça sık dışarı çıkan, sinemaya, tiyatroya eğlenmeye giden bir çifttik. Zeynep Ela'nın hayatımıza katılmasıyla, böyle küçük zevklerimizi rafa kaldırmak zorunda kaldık. İlk bir sene emmesi, uyku saati falan derken zaten çıkamadık. Sonrasında ise hem bütün haftayı ayrı geçirdiğimizden kalan zamanı onunla geçirmek istememiz, hem de zaten hafta içi hergün Zeynep Ela'ya bakan anneannemize daha fazla yük olmamak için biz çıkmak istemedik. Ta ki geçen cumartesiye kadar.
     Her şey, Sezen Aksu'nun Ankara'da konser vereceğini öğrenmemle, başladı. Sezen Aksu, benim canlı olarak dinlemeyi en çok istediğim sanatçıydı ve Ankara'ya geliyordu. Ama konser 9'da başlayacaktı. Yani ya konsere gitmeyecektik, ya da Zeynep Ela anneannesinde uyuyacaktı. Daha önce geceyi hiç ayrı geçirmemiştik. Kafamızda bir sürü soru vardı. Anneannesinde uyuyacak mı, gece sorun çıkaracak mı... Sonunda benim konsere gitme isteğim ağır bastı. Hatta çok da istekli olmayan Ahmet'i bile ikna ettim ve biletleri aldık. Kafamızdaki sorularla, heyecan içinde beklemeye başladık.
      Büyük gün gelip çattığında, her şey çok güzel başladı. Önce dayımlar geldiği için hep birlikte anneanneme gittik, sonrasında ise annemin kuzenleriyle olan gününe. Her gittiğimiz yerde Zeynep Ela kendisine olan ilginin keyfini çıkarttı. Oyunlar oynadı, dans etti, parka gitti. Ama sanki akşam olduğunda gideceğimizi hissetmiş gibi, benim kucağımdan ayrılmamaya başladı. Uyku saati yaklaşınca, emzirip anneannesindeki yatağına yatırdık ama bu durumdan hiç hoşlanmadı. Epey bir süre mızırdandı. Biz de zaten uyumasını beklemeden çıkmak zorunda kaldık. Sonradan telefon ettiğimizde zor da olsa uyuduğunu öğrenince biraz rahatlayıp, konser salonuna girdik.
        Konser Congresium'daydı. Daha önce bir kaç fuara gitmiştik ama, konser salonunu ilk defa gördük. Oldukça büyük ve güzel bir salon olmuş. Bence tek sıkıntı tuvaletlerdi. Kadınlar tuvaletinin önünde uzun bir kuyruk oluşmuştu. Hatta bu nedenle arada gitmeye cesaret edemedim. Bilet fiyatlarındaki pahalılığı düşününce, acaba boş kalır mı diye düşünmüştük ama içerisi her yaştan dinleyici ile hınca hınç doluydu. Hatta bazı yerlere sandalye koymuşlardı.
       O kadar uzun zamandır başbaşa bir şey yapmamışız ki, önce baya bir tuhaf geldi bize bu durum. İkimiz de sudan çıkmış balık gibiydik. Neyse ki yavaş yavaş konser havasına girdik. Yine de şeytan dürttü ve konser başlamadan son bir kez arayım dedim.  Keşke aramasaydım. Uyandığını, çok ağladığını tekrar uyutamadıklarını söyledi, babam. ama tam o sırada müzik başladı ve kapatmak zorunda kaldım. Ondan sonrasında, hayatımda ilk kez beynimin ikiye bölündüğünü hissettim. Bir tarafı şarkılara katılıyor, konserden zevk almaya çalışıyor; diğer tarafı ise ne yaptılar, uyudu mu, hasta mı diye endişe ediyordu. Neyse ki verilen arada uyuduğunu öğrendik de konserin ikinci bölümünde beynimin gereksiz endişe merkezini dinlememeyi becerebildim.
       Sezen Aksu'yu canlı dinlemek bence büyük bir keyifti. Hem o, hem de orkestra çok iyiydi. Son zamanlarda kendisine duyulan tepkinin farkında olmalı ki, ilk şarkıyı Denizlere son şarkıyı da Sivas'ta ölenlere ithaf etti. Aralardaki konuşmaları da o yöndeydi. Ahmet'in dediği gibi belki de günah çıkarttı, kimbilir. Gerçi beni politik düşüncelerinden çok, müziği ilgilendirdiği için benim için eşsiz bir geceydi.
     
                            Yerimiz çok kötü olmasa da fotoğraf çekmek için yeterince iyi değildi.

        Sahnede Sezen Aksu'yu, Fahir Atakoğlu'nu ve diğer orkestra elemanlarını izlerken, orada olmanın ne kadar muhteşem olduğunu düşündüm. 3000 kişi sizin şarkılarınızı söylerken, sizi alkışlarken orada olmak... Bir de keşke dedim, ben de işimi böyle severek yapabilseydim, ya da sevdiğim bir işi yapıyor olsaydım.
        Konser çıkışı, ikimiz de yorgun ama mutluyduk. Eve gelip de Zeynep Ela'nın yatağını boş görmek ise çok tuhaftı. O kadar alışmışız ki varlığına, eksiklik hissettik. Yine de sabaha kadar deliksiz uyumak çok güzeldi :)  Gerçi anneannemiz uyuyamamıştı, ama neyse ki Zeynep Ela gece bir daha uyanmamış. Sabah gittiğimizde de keyfi yerindeydi.