Eskiden ne kadar kolaydı seyahat
etmesi. Karar vermesi de, yola çıkması da. Gittiğimiz yer de önemli değildi. Biz
iki kişi herhangi bir yerde de kalabilirdik nasılsa. Bu bahsettiğim ZÖ zamanlar
tabii, yani Zeynep Ela’dan önce.
ZS zamanlarda yaptığımız ikinci
yolculuk bu. Yine İstanbul’a gidiyoruz. İlk gidişimiz babaannemizin
ameliyatından önce, ona moral olsun diyeydi. Araba ile gidip, otobüsle
dönmüştük. Şimdi ise Özge ablamızın gösterisini bahane edip gezmeye gidiyoruz.
ZÖ zamanlarda bir bavul bize yeterken,
kıyafetiydi, yedek kıyafetiydi oyuncağıydı, arabasıydı, bizim eşyalardı derken
bir orduya yetecek kadar çanta ile seyahat etmek zorundayız şimdi. Gerçi benim
açımdan bir sıkıntı yok, ama bavulları taşımak zorunda olan babamız bayağı
zorlandı.
ZÖ zamanlarda biz gidiyoruz derdik
kimse bir şey demezdi. Şimdilerde ise hava değişiminden etkilenmesin çocuk, ne
kadar kalacaksınız, aman hasta etmeyin çocuğu diye gönülsüzce yolluyorlar bizi.
Hani çocuğu bırakıp gitsek daha mutlu olacaklar sanki. Daha önce biz giderken
annemin ağladığını da görmemiştim mesela. Torundan ayrılmak daha zor demek ki. Dedemiz
de aşırı pimpirikli, ona göre kesin hasta edeceğiz çocuğu. İşin kötüsü biz de
etkileniyoruz. Evden çıkarken biraz fazla hapşırınca, biz de korkuyoruz, hem hasta
olursa diye hem de bir sürü laf dinleriz diye. İstanbul’dakiler de korkuyorlar,
ama özlem ağır basıyor onlarda. Ne gelin diye ısrar edebiliyorlar ne de
gelmeyin diyebiliyorlar.
ZÖ zamanlarda bindiğim otobüste çocuk
varsa, eyvah yandık diye düşünürdüm. ZS zamanlarda ise inşallah etrafı rahatsız
etmeyiz diye düşünüyorum.
ZÖ ya da ZS fark etmeyen tek şey ise
seyahat etmenin, özellikle sevdiklerinle bir yere gitmenin keyfi. Evet, kabul
ediyorum ben gezmeyi seviyorum. Değişiklik yapmak, yeni yerler görmek hoşuma
gidiyor.
Gelelim Zeynep hanıma. Tabii onun
yapmış olduğum bu ayrımdan haberi yok. İlk yolculuğumuzda pek sesi çıkmamıştı. Giderken
uyumuş, gelirken de birazcık mızırdanmıştı ama iyi idare etmiştik. Bu sefer evde
uyutmadım, giderken uyusun diye. Terminale giderken gözleri kapanıyordu arabada
yine uyutmadım. Otobüse biner binmez uyur diyordum, tabii ki yanıldım. Uzun süre
uyumamanın verdiği huzursuzlukla ve her zamanki uyku sevmezliği yüzünden bir
saat direndi uyumaya.
Ana kucağına yatırdım olmadı, kucağıma aldım çığlık attı,
emzirdim kandıramadım. Ama sonunda daha fazla dayanamadı ve uykunun kollarına
bıraktı kendini.
Ankara oldukça soğuk bir havayla
uğurladı bizi. Karanlık ve sıkıcı bir hava vardı. Yolda kar bile gördük. Şimdi de
yağmur yağıyor. Nisan ayında olmamıza rağmen kış havası var sanki. Çiçekler açmış
olmasa, bahar bizi kandırıyor diyeceğim. Umarım bundan sonraki günlerde bahar
kendini gösterir de, güzel bir tatil geçiririz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder