18 Nisan 2013 Perşembe

NAZLI AİLESİ İSTANBUL YOLUNDA


           Eskiden ne kadar kolaydı seyahat etmesi. Karar vermesi de, yola çıkması da. Gittiğimiz yer de önemli değildi. Biz iki kişi herhangi bir yerde de kalabilirdik nasılsa. Bu bahsettiğim ZÖ zamanlar tabii, yani Zeynep Ela’dan önce.
         ZS zamanlarda yaptığımız ikinci yolculuk bu. Yine İstanbul’a gidiyoruz. İlk gidişimiz babaannemizin ameliyatından önce, ona moral olsun diyeydi. Araba ile gidip, otobüsle dönmüştük. Şimdi ise Özge ablamızın gösterisini bahane edip gezmeye gidiyoruz.
         ZÖ zamanlarda bir bavul bize yeterken, kıyafetiydi, yedek kıyafetiydi oyuncağıydı, arabasıydı, bizim eşyalardı derken bir orduya yetecek kadar çanta ile seyahat etmek zorundayız şimdi. Gerçi benim açımdan bir sıkıntı yok, ama bavulları taşımak zorunda olan babamız bayağı zorlandı.
         ZÖ zamanlarda biz gidiyoruz derdik kimse bir şey demezdi. Şimdilerde ise hava değişiminden etkilenmesin çocuk, ne kadar kalacaksınız, aman hasta etmeyin çocuğu diye gönülsüzce yolluyorlar bizi. Hani çocuğu bırakıp gitsek daha mutlu olacaklar sanki. Daha önce biz giderken annemin ağladığını da görmemiştim mesela. Torundan ayrılmak daha zor demek ki. Dedemiz de aşırı pimpirikli, ona göre kesin hasta edeceğiz çocuğu. İşin kötüsü biz de etkileniyoruz. Evden çıkarken biraz fazla hapşırınca, biz de korkuyoruz, hem hasta olursa diye hem de bir sürü laf dinleriz diye. İstanbul’dakiler de korkuyorlar, ama özlem ağır basıyor onlarda. Ne gelin diye ısrar edebiliyorlar ne de gelmeyin diyebiliyorlar.
         ZÖ zamanlarda bindiğim otobüste çocuk varsa, eyvah yandık diye düşünürdüm. ZS zamanlarda ise inşallah etrafı rahatsız etmeyiz diye düşünüyorum.
         ZÖ ya da ZS fark etmeyen tek şey ise seyahat etmenin, özellikle sevdiklerinle bir yere gitmenin keyfi. Evet, kabul ediyorum ben gezmeyi seviyorum. Değişiklik yapmak, yeni yerler görmek hoşuma gidiyor.
         Gelelim Zeynep hanıma. Tabii onun yapmış olduğum bu ayrımdan haberi yok. İlk yolculuğumuzda pek sesi çıkmamıştı. Giderken uyumuş, gelirken de birazcık mızırdanmıştı ama iyi idare etmiştik. Bu sefer evde uyutmadım, giderken uyusun diye. Terminale giderken gözleri kapanıyordu arabada yine uyutmadım. Otobüse biner binmez uyur diyordum, tabii ki yanıldım. Uzun süre uyumamanın verdiği huzursuzlukla ve her zamanki uyku sevmezliği yüzünden bir saat direndi uyumaya. 

Ana kucağına yatırdım olmadı, kucağıma aldım çığlık attı, emzirdim kandıramadım. Ama sonunda daha fazla dayanamadı ve uykunun kollarına bıraktı kendini.

         Ankara oldukça soğuk bir havayla uğurladı bizi. Karanlık ve sıkıcı bir hava vardı. Yolda kar bile gördük. Şimdi de yağmur yağıyor. Nisan ayında olmamıza rağmen kış havası var sanki. Çiçekler açmış olmasa, bahar bizi kandırıyor diyeceğim. Umarım bundan sonraki günlerde bahar kendini gösterir de, güzel bir tatil geçiririz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder