25 Nisan 2013 Perşembe

NAZLI AİLESİ EVİNE DÖNDÜ


Ve dönüş yolu…
Yine bol koşturmalı bir İstanbul yolculuğunu bitirmenin yorgunluğu var üzerimizde. Hep böyle oluyor buraya gelince. Oraya da gidelim buraya da derken, hem hepsine gidemiyoruz, hem de pestilimiz çıkıyor. Eskiden de bir Ankaralı olarak İstanbul’da seyahat etmek çok zor geliyordu, şimdiyse çocukla seyahatin zorlukları eklendi üstüne. Ama sevdiklerimizle birlikte olmak bu yorgunluğa değiyor doğrusu.
         Bu seferki gezilerimize Rabia abla ve Burak abiye gitmekle başladık. Bir gün önceden de olsa Rabia ablamızın doğum gününü kutladık. Gerçi yaptıkları güzel pastaya kızımın adını yazmışlardı ama en azından mumunu üfledi. (Umarız tüm dilekleri gerçek olurJ) Burak abimizin bizi şekilden şekle sokmasıyla oldukça eğlenceli bir gün geçirdik.

         Sonrasındaysa kızım denizle tanıştı.

         Akşam halamız, eniştemiz ve Özge ablamız geldi. Aslında uyuyordu Zeynep Ela, ama halasının ısrarlarına dayanamayarak kısa süre de olsa açtı gözlerini. Sabah, Özge’nin ve Zeynep Ela’nın sesleriyle çınladı ev. İkisini birlikteyken izlemek çok keyifliydi. Öğleden sonraysa düştük yollara, Eminönü Havuzlu Han, sonra kısa süreliğine de olsa Şark Han, İstanbul’un havası ve içine gireceğimiz trafik yüzünden balık ekmek bile yiyemeden yine kendimizi arabada bulduk.
Halamızın evinde geçirdiğimiz gecenin sabahı, Özge’nin gösterisinin heyecanı sarmıştı hepimizi. Esas kız hastalanarak bizi epey korkuttuysa da kaynatılan nane limon ve uyku küçük sanatçımızı kendine getirdi. Oldukça kalabalık bir grupla izlemeye gittik ablamızı. Sanki hastalanan o değilmiş gibi, çok güzel bir gösteri sergiledi arkadaşlarıyla. Laf aramızda, en güzel o yapıyordu hareketleri.

 Gösteri sonrasında yemek faslından sonra yine düştük yollara. İstanbul’un bir ucunda yaşayan halamızın evinden, diğer ucunda yaşayan babaannemizin evine gittik.  
Ertesi güne oldukça zorlu başladık. Zeynep Ela’nın 6 dişi birden çıkmaya çalıştığından, hem o hem de biz zorlandık. En kötüsü o acı çekerken elinden çok fazla bir şeyin gelmemesiydi. Aslında biz, karı koca başbaşa birkaç saat çalmayı planlamıştık felekten, ama felek izin vermedi. Bebeğimizi o halde yalnız bırakamayacağımızdan o günkü planı gerçekleştirmek için, Sevil Teyze’ye gittik hep birlikte. Rabia Abla ve Burak abi’nin de gelmesiyle güzel başlamayan gün, eğlenceli bir şekilde bitti.
23 Nisan’ı ise 2. Diş buğdayı partimizi yaparak kutladık hep birlikte. Neyse ki kızımın dişleri izin verdi ve o da kalabalık içinde gülücükler dağıtarak elden ele dolaştı. (Diş buğdayı partilerimizi başka bir yazıda daha geniş bir şekilde anlatacağım.)
Tatilimizin son günündeyse, parti sonrası temizliği yapıp kendimizi sokağa attık yine. İstanbul giderayak bize bir kıyak yaptı. Hava oldukça güzeldi. Lalelerin sonuna da olsa yetiştik bu sene. Yollar oldukça güzeldi. Her yerde rengarenk laleler, insan nereye bakacağını şaşırıyordu. Güne noktayı Dragos’ta deniz kenarında yediğimiz yemekle koyduk. Bir dahaki sefere kadar vedalaştık denizle de.
Ve artık evimizdeyiz. Otobüste başladığım yazıyı, yorgunluk ağır basınca evde tamamladım. İnsan yazarken bile yoruluyor. Kendimize gelmemiz birkaç günü bulacak olsa da kesinlikle değdi gittiğimize. Zeynep Ela babaannesi, dedesi, halası ve kuzenleriyle çok güzel vakit geçirdi, tabii biz de.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder